SUÇ VE CEZA
Başlıksız bir yazı olacak bu. Hayat gibi, hayatım gibi. Bir insan başlıklar adı altında katagorize edebilir mi ki hayatını? Sığdırabilir mi kalıplar içerisine? İnsan olmaya aykırı değil midir bu?
Bu yazılar bir beğenilme arzusu, övülme beklentisiyle değil sadece kendime kendimi anlatabilmek ve göstermek için yazılan yazılar olacak. Tıpkı günlük yazar gibi. Hayatımın hemen hemen her döneminde tuttum günlük. Ve yaklaşılan sona doğru giderken dönüp dönüp baktım kendime. Hiçbir zaman mantıksal olarak bakamadım olaylara. Hep duygularımdı egemen olan. Gerçi hala daha öyle. Maalesef ki bu konuda değiştiremedim kendimi. Ama sorduğumda da hep memnundum bu halimden. Çünkü buydum ben. Önceden hep kızardım kendime hep suçlardım. Çünkü hep ayıpladılar duygularımı. Hep güzsüzlük olarak adlettiler bunu. Ağlamak zayıflıktı onların dünyasında. Oysaki güçsüzlükle hassas olmak güneşle dünya kadar uzaktı birbirine. Ama hep çok hissettim ateşini. Çok dağladı kalbimi. ve hep suçladım kendimi,çığlıklarım benliğimin en kuytu köşelerine kadar ulaştı. Zweig’in dediği gibi ben kendimin katiliydim. Ve şimdi hala daha benliğime yapışan o kanlardan kurtulmaya çalışıyorum. Bende binlerce ben var susmayan,suçlayıp acımasızca yargılayan, barışmaya sevmeye asla yanaşmayan. Diyorum ki, madem kurtulamıyorum onlardan onlarla yaşamak zorundayım, teşekkür etmeye başladım artık. beni büyüttükleri, ızdıraplarla yordukları hırpaladıkları için. Bu dünya bir maratonsa eğer söyledikleri gibi, yorulmadan varamayacağım madem yaklaşmakta olana o zaman beni bu koşuya alıştırdıkları için teşekkür etmeliydim o zaman. anlıyorum ki artık şükür barıştıracak beni kendimle. olan ve olmayan her şey için binlerce ŞÜKÜR…
(Başlıksız olmayı kabul etmiyor bu dünya :))