AH GENÇLİK VAH GENÇLİK
Her yaşlı insanın, görmüş geçirmiş amca ve teyzelerimizin dilinden hiç düşmeyen “ ah şimdiki zamane gençleri yok mu?” nidalı sözleri duyup dinlemek bu yazıyı yazmama sebep oldu.
Bu hürmetli büyüklerimize hak vermiyor değilim aslında. Bilgisayarından telefonuna, müzik çalarından ipod’ine kadar teknolojinin hızla ilerlediği bir dünyada “ah eski sohbetler birliktelikler…”dememek biraz imkânsız oluyor. Pullu zarflı mektubun yerini bilgisayar monitörü alınca nabızlar hızla artıyor, tansiyonlar hiç durmadan fırlıyor.
Hızına yetişmenin mümkün olmadığı teknolojinin gençleri bu hale soktuğunun kimse farkında değil. Zamana ayak uydurabilmek için türlü türlü alışkanlıklar ediniyor olmamızda bir hayli normal aslında.
En ilginç alışkanlığımız cebimizde şarj aletiyle gezmemiz oldu. Çünkü en büyük korkumuz telefonumuzun şarjının bitmesi. Cebimde 1 kuruş param olmadan dışarıda kalsam hiç korkmam ama telefonumun yanımda olmadığı ya da kazara kapandığı durumda dünyanın en yalnız ve en ürkek insanı olurum.
Mp3’ümüzün pili bitmesin diye cephane gibi yedek pillerle geziyoruz. Çantamızda acil durumlar için gerekli ilaç taşımak yerine makyaj malzemeleri taşıyoruz. Ayna cımbız olmadan dışarı adım atamıyoruz. Elimizde kitap defter taşımak yerine bilgisayar çantasıyla dolaşıyoruz. Artık çocuğumuz oynasın diye oyuncak değil, pes kolları, ipod ve benzer elektronik oyunların müptelası oluyoruz. Yolda giderken kulaklığıyla kendini bu dünyaya kapamış insanlar haline geldik. Yanımızda olup bitenden, bize seslenen, yardım isteyen insanlardan bir haberiz. İyilik yapmak yerine inadına dünyaya “Seni duymak istemiyorum!” diyoruz. Değişen şartlar bizleri bu kadar koparmamalı dünyadan.
Kırmızı ışıkta bile mesajını yazma uğruna canından vazgeçmiş artık insanlar. Ağır adımlarla şoförlere meydan okuyacak kadar cesur olmuşuz meğer. Bu kadar ilginç alışkanlıklarımıza baktığımda büyüklerimizin neden “ah zamane gençleri…” dediğini şimdi çok iyi anlıyorum.
Alışkanlık uğruna ölüm bile korkutmuyorsa bizi daha ne demeli ki…