Bazen sadece susmak istersin. İçindekileri anlatmaya nefesin yetmez, yorulursun. Söylesen de kimse dinlemez zaten. Bunu fark ettiğinde başlar asıl suskunluğun.
Gözlerindeki acı yakarışları birinin görmesini istersin, ama herkesle göz teması kurmaktan çekinirsin. İçindeki ürkek kız yavaşça kaplar tüm benliğini, ve sen buna engel olamazsın.
Sessiz çığlıklarını birinin duymasını istersin. Oysa sen bile kulak vermezsin o sese. Haykırışların bir işe yaramadığını düşünürsün, zamanla daha çok kapanırsın içine. Toplumun ‘asosyal’ diye nitelendirdiği kişilerden olursun.
Senin yalanlardan, sahtelikten kaçmak için seçtiğin dürüst bir yalnızlığa asosyal denmesi yanlış yolda olduğunu düşündürür sana. Çoğunluğun her zaman doğru olduğu öğretilmiştir çünkü. Kendi doğruların olduğunu hatırlarsın ve hayatına sen yön verirsin artık. Seni kimsenin anlamayacağını anlamışsındır.
Sessizce dinlersin içindeki fırtınaların fısıltılarını. Acılarında bulursun huzuru. Yaralarını kendin sararsın. Gözlerindeki ışık söner yavaşça, hissizleşirsin. Ve susarsın, konuşacak hiçbir şey kalmamışcasına.
Sonrası, derin bir sessizlik…