İnsan Unutandır
İNSAN UNUTANDIR
“Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.”
-Şeyh Edebâli
Tanrı insana, akla ve iradeye sahip olması hasebiyle bazı sorumluluk vermiş ve insandan bazı tercihler yapmasını istemiştir. Ondan düşünmesini, inanmasını ve hatırlamasını istemiş ve insanı, bunlara yönelmesi için bir sürece sokmuştur. İnsanın, insan doğmadığını anlayıp insan olma çabasına girdiği bu süreçteki tercihlerini şekillendiren zıtlıkların sebebi de bu yüzden değil midir? Tembelliği verip çalışkanlığı istemiş, kibri verip tevazuyu istemiş, öfkeyi verip sakinliği istemiş, kötüyü verip iyiyi istemiş, cahilliği verip bilgeliği istemiş, hayvanı verip insanı istemiştir. Peki insan, bu unutuşu farkında mıdır? İnsan kelimesinin etimolojisi incelediğimizde bize unutmaktan bahseder. İnsan, çok unutan ve unutkan olduğu için Nisyân kökünden İnsiyan olmuş, hemzesi Arap dili ve gramer kâidelerine göre fazlalık kabul edilerek atılmış ve “insan”a dönüşmüştür. İnsan unutandır. Bir inanışa göre Tanrı, her kadının rahmine, bebeğe bilgeliği öğretmesini sağlamak için bir melek gönderir. Bebek doğmadan hemen önce, melek bebeğin üst dudağıyla burnu arasındaki boşluğa dokunur ve böylece meleğin bebeğe öğrettiği tüm bilgiler unutulur ve insanın dudağının üzerindeki çukurun bu işaretten kaynaklandığı söylenir. Bu bir inanış da olsa etkileyicidir. Hatırlatmayı burnumuzun dibine getiren bir hikayedir. Ve en önemlisi insanın unutkanlığının ona en başında verili olduğunu gösterir. İnsan unutandır. Sağlığında hastalığını, hava soğuduğunda gölgeleri, su içince susuzluğunu unutur. Kendisi dışındakileri, ötekileri unutur. 21.yy nesli, “on dakikada hakikat” paketleriyle büyütülen bir nesildir. Bir derdin en kısa sürede ve en acısız şekilde nasıl unutulacağını yazan reçetelerle dolu bu zamanda insana insanı hatırlatmak ne güçtür. Unutan insanın derdi olmaz. Bunun en güzel örneğini bize eskiler vermiştir. Derdi insandan aldığında geriye hiçbir şey kalmayacağını bilenler yine bilirler ki dert insanı büyütür. Dert ne zamandan beridir insanın ömrünü kısaltan, ötelenecek ve unutturulacak bir hale gelmiştir? “Allah dertsiz komasın” temennisine ne zaman kötümserlik hırkası giydirilmiştir? Unutmakla sınanan insanın “hatırlamak” için evinin bahçesine gömdüğü ölüler ne zamandan beri şehrin dışına atılır olmuştur? Biz ne zaman ölülerimizle beraber yaşamayı unuttuk Yahya Kemâl?…
Harika…