Kaktüs ve Papatya

Kaktüsleri hep papatyaya benzetmişimdir ben. Herkes insanları benzetir, ben kaktüsleri benzetiyorum. Tabi biraz da kendime.
Kırılmaktan korkar kaktüsler, bu yüzdendir dikenleri. Zamanında papatya kadar çok kırılmış, her bir parçası koparılmıştır belki. Belki de bu yüzden zor çiçek açıyordur kaktüsler. Yine koparılmamak için. Yine kaybetmemek için…
Etrafındaki kötülüklere inat içindeki saf ve temizlikle büyütür papatyalarını. O güzelliği dışarı çıkarmaktan korktuğu içindir bu görünüşü. Hoş, dışı da mükemmeldir ya.
Çoğu insan kaktüsleri sevmez, bazıları nefret eder. Sebebini sorduğumda ise aldığım cevap “Dikenleri batıyor,” olur genellikle. Oysa o dikenler olmasa savunmasız kalır kaktüsler, bir o kadar da çaresiz. Tıpkı papatyalar gibi…
Dışındaki sertliğe inat kırılgandır kaktüsler. O kadar sevgiden yoksunlardır ki, fazla sevgi gördüğünde hayattan bağlarını koparanlar bile olur.
Bir o kadar da narindir kaktüsler. Biraz sıkınca, içindeki sevgiyi etrafa yayarak gider uzaklara. İşte tam da o zaman anlarsınız kıymetini, yaptığınız hatayı. Tıpkı papatyanın yapraklarını kopardığınızdaki gibi…
Belki de en çok benzeyen tarafları. İkisi de sever delicesine. Kaktüsler çiçek açacak kadar sever, papatyalar da her yaprağına ‘seviyor’u sığdıracak kadar. Öyle saf, öyle içtendir sevgileri. Bir o kadar da umut dolu.
Dikenlerinizin ardındaki papatyayı keşfetmeniz dileğiyle…