Anime severleri buraya alalım. Studio Ghibli’den bahsetmek istiyorum birazcık.
Uzun süreli anime filmlerin efendisi, Hayao Miyazaki öncülüğünde dört ana kurucusu ile 1985 yılında kurulmuş. Hayao Miyazaki, Isao Takahata, Toshio Suzuki, Yasuyoshi Tokuma.
Bu isimler bir anda keşfedilmemiş elbette, ışıkları bize ulaşıncaya kadar onlarca yıl geçse de sonucunda nihayet başarıya ulaşmışlar. Ve bizler; hayal dünyasına kapı aralayan, birçok tema ve motifleri içeren, içimizi ısıtan, bazen gerçekleri suratımıza çarpan, kendimizi ve sistemi sorgulayan hikayelerini seyretmiş olduk. Yarattıkları birbirinden efsane karakterle ve farklı dünyalarla tanıştık.
Ghibli’nin kendi içerisinde animeler farklılaşıyor. Yapımcıları ve yönetmenlerinin farklılığına göre animelerin içerikleri ya da kullandığı sembol dili de farklı oluyor. Mesela Ateşböceği Mezarlığı, Only Yesterday, Ocean Waves. Gerçekçi, biraz ağır ilerleyen, macera daha az. Bu üçünü Takahata yapmış. Miyazaki’nin animelerine bakıyoruz; Totoro, Ponyo, Yüreğinin Sesi. Hayal gücü ön planda. Gerçekler kurmacayla karıştırılmış da insana öyle sunulmuş. Takahata’nın yaptıklarını küçükler izlerken sıkıntı çekebilirler. Anlayamayabilirler. Şahsen Ateşböceği Mezarlığını çocukların izlemesini istemem. Ben çok ağlamıştım. Miyazaki animelerine bakıyoruz; bir çocuk keyifle izleyebilir ve çok eğlenir. Bir yetişkin de izler, eğlenir ve çıkarımlar da bulunur. Miyazaki animeleri her yaşa hitap eder, her yaşın çıkaracağı anlam farklıdır.
Studio Ghibli Animelerinde Temalar ve Motifler
İlk aklıma gelen tema çevrecilik. Rüzgarlı Vadi, Ponyo, Gökteki Kale en çarpıcı örnekleri.
Uçmak çok önemli. Süpürgeyle, kanatla, zeplinle, uçakla, balonla, farklı aletlerle; hiç fark etmez. Büyümenin, özgürlüğün ya da Totoro’da olduğu gibi dünyayı başka açılardan görmenin metaforu olarak kullanılabilir uçmak.
Çocuklar. Ghibli animelerin ana kahramanları çocuklardır. Bu sebepten de insanlar animelere çocuk işi diyebiliyorlar. Halbuki içlerinde kilitli kalmış çocuğu nasıl da unutuyorlar… Her insanın içinde bir çocuk vardır. Birileri kilitler en diplere birileri de yanlarına alır, beraberce keyifli zaman geçirirler.
Antropomorfizm, insan niteliklerine sahip hayvanlar. Zoomorfizm, karakterlerin büyü, lanetler yüzünden değişmesi. Metamorfoz ise biçim değişikliği için kasten büyü yapılması. Howl’un değişimleri gibi. Büyüler, cadılar, ruhlar, farklı yaratıklar, tanrılar, yarı tanrılar animelerde bolca yer almakta.
Rüzgar ve hava. Benim en sevdiğim motifler. Bulutlar o kadar çok ön planda ki!. Animeleri izlerken en çok bulutlara bakıyorum açıkçası!
Paralel evren ve içimizdeki dünyalar. Totoro’daki orman, orman cinleri ve ruhlarının yaşadığı gerçek dünyaya paralel bir yerdir. Ruhların Kaçışı’ndaki paralel dünya ise ürpertici bir yerdir. Fiziksel dünyalar olarak bakmasak da olur. Mesela Yürüyen Şato’da Sophie yaşlı bir kadına dönüşür ve dünyaya bir de öyle bakar. Ya da Yüreğinin Sesi’nde Shizuku yazdığı öykünün karakteri Baron’la hayali bir şekilde fantastik ülkeler turuna çıkar.
Shinto ve Japon Mitolojisi. Shinto tapınakları, tanrılar, ruhlar, Budist efsaneleri. Ayrıntılara dikkat edersek biraz da bilgi edinirsek anlaşılıyor.
Sosyal Toplum. Olaylar başka ülkeler de geçse bile Japon kültürünü görebiliyoruz. Mesela Laputa: Gökteki Kale, bir Avrupa ülkesinde geçmektedir. Ama yiyecekleri daha çok Japon kültürüne benzer. Japon okul hayatını Ocean Waves’te görebiliyoruz.
Ve benim için önemlisi kadınların toplumdaki yeri. Kiki 13 yaşında evden ayrılır ve yetişkin bir cadı olabilmek için tek başına yaşar. Gökteki Kale’de korsan Mama bir kadındır ve emrindeki erkeklere söz geçirtir. Yerdeniz Öyküleri’nde Tenar tek başına yaşayan cadı ve çiftçi bir kadındır. Kadının yeri ayrıdır ve kadın güçlüdür.
Zanaat ve sanat oldukça önemlidir. Madencilik, fırıncılık, çiftçilik, resim, yazarlık gibi… Ghibli animelerinde toplumun her kesiminden insanın hikayesi var.