Kitaplardan Alıntılar, Kütüphane

Sadece Köpekler Farkında, Mert Durmazer | Alıntılar

‘’Düşünsene, bütün bir insanlık bir günlüğüne kedi ya da köpek olmuş, onlarla yer değiştirmiş. Emin ol çoğumuz güneşin yeniden doğduğunu göremeden ölüp gideriz. Bitmişiz biz, varken yol olmuş gibi.’’

‘’İsyan dediğin, sadece bir hayalin avuntusuydu. İçeride doğardı ve orada sessiz sedasız ölür giderdi.’’

‘’Bir düzenden söz ediliyorsa, söz hakkının düzenbazların olduğu bilinmelidir.’’

‘’Bir unutmak işçisiydi insan dediğin, unutamadığı gün delirmek tehdidiydi kapısındaki. Gülüşmeler yaşanacaktı yeniden. Gülünecekti, çünkü ölüm dahi almalıydı o unutuştan payını. Sürekli gülmeliydi kimi yani, bazısının ısrarla öldüğü gerçeğini gizler gibi.’’

‘’Hem neydi ki gurur dediğiniz, servet sahibi yapabilir miydi insanı, arzularına giden bir yol olur muydu? Mutluluk var mıydı gururlanmanın ardında?’’

‘’Gözyaşıyla aldatmak, insanın en büyük silahıdır.’’

‘’Namus denilen ne de mühim bir meseleydi bazıları için. Sevgi dediğin, gurur gibi, namus gibi, kaynağı kişinin kendisi değil başkaları olan nice duygunun ve kavramın altında nasıl olur da ezilebilirdi? Küçük düşmemek uğruna nasıl yüreksizleştirip merhametsiz kılabilirdi insanı bu yavan kimlik kaygısı…’’

‘’Dünyaya hükmetmek isteyen, ancak kölesi olup çıkardı onun.’’

‘’Suskunluklarının arkasına yatırdıkları sadakat ekmek yedirenlerine değil, ekmek götürdüklerine karşıydı.’’

‘’Sadakatsizliğin her türlüsü kötüdür, bu nedenle sadık olunacak kişiyi en başta doğru seçmek gerekir.’’

‘’Bir dem olsun kalbini taşlaştırmadan bir ömür geçirebilmiş olan bulunur muydu dünya yerinde? Zamanın eskisi gibi olmadığını söylemek yanlış mı olurdu? Her devir insanoğlu, küçük bir vaadin uğruna hiç çekinmeden teslim eder miydi kalbinin anahtarını, sakıncalı ve ehliyetsiz bir ele? En azından eski zamanlarda insanların gizlemenin kaygısını güttüğü iç şeytanlarının boyun bağları hangi ara bu kadar hafifletilmişti ve nasıl bu kadar aldırışsız olmuştu bütün bir toplum; nasıl bu kadar katıydı! Vicdan dediğin, söz sanatındaki gibi değil de yani hakikaten kanasaydı, nasıl bir kan seline sürüklenirdi yerküre ve bir bucak kalır mıydı kötülüğün aldan lekesi ile ıslanmadık?’’

‘’Birbirlerine bakıp uzun uzun gülümsediler. Anlam veremezdi dışarıdan gören biri, ama siz bilin, lisansız bir dildi bu aralarındaki. Sırtını en zor anında hiç çekinmeden yaslayabildiğin biri varsa hayatında bunu yaparsın, gülersin. İyi gelir, yalnızca gülersin.’’

‘’Bir çatırtıyla başlar tüm yıkımlar, ama hepsi… Sorulur, ışığı dinmeyecek bir yıldız bulunmuyorsa, sahiden de aydınlık mıydı o gezgininin ihtiyacı, yoksa körlükle olan bir imtihanı kavrayabilme becerisi mi?’’

‘’Bizim bir seçeneğimiz olmadı ki! Olduğumuz gibi davranmaktı bütün kabahatimiz. Dışlandık, aşağılandık, yeri geldiğinde yargılandık. Kalabalık ve güçlüydü karşımızdaki ordu. Sesimiz yetmiyordu onlara anlatmaya.’’

‘’Kısa süreli bir rahatlama arzusunun, sonsuza dek yakasına yapışacak bir derde gebe kalması işten bile değildi.’’

‘’Yarılmış bir denizin ortasında kalmış firavunun pişmanlığıydı ondaki, ihtirasın yaşlarıydı göz kapaklarından süzülen. Gözünde yaş kalmayıncaya dek sürdürdü bunu. Ancak bu kadar ağladıysanız vakıfsınızdır, bir çeşit sükun durumu oluşur ve daha kötüsünün meydana gelmeyeceğine inandırır içinizde bir şey sizi. Efsunlu bir an sayarsınız bunu, giden bir trenin makas değiştirme ihtimali gibi bir mucize taşıyabilir içinde. Sanki ilahi bir dokunuş size gidişatı değiştirmek için son defa bir ip uzatmıştır da tutmanızı bekliyordur. İşte böyle bir andır.’’

‘’Yaşıyorsanız fark etmişsinizdir ki ölüm de kalan her şey gibi alışılan, bir mühletin ardından da dayanılır gelen bir ağırlıktır insana. Onu hayatın ciddi bir şakası gibi karşılamak, ansızın nefesin kesilebildiği gerçeğini belki örtmeyecek ama içinde barındırdığı mizahi yönü görmeyi kolaylaştıracaktır. O çok gerçek mizahı, o kan donduran mizahı, o yakıcı, serinleten, o ayakları nehirlere vardırabilecekken ruhlarında mahzenlerinde yakarak da kül edebilecek, külken de yaşatabilecek mizahı.’’

‘’Eksilerek yaşamak, daima kaybederek beridekini, ne de fenaydı doğrusu. Bir tükenişin kavgasıydı tüm olup biten. Daima isimlendiriliyor, manalar affediliyordu özü özsüz olana, tutuşturan hırslarıyla insanlar. Esas olansa eksilişti, tükenişti, evet buydu. Daima, daima.’’

‘’Bazen düşüş, uçmanın öncesindeki bir adım değildir. Bazen düşüş, sadece düşüş demektir! Zamansız ölüm yoktur, ama bazı ölüler kesin bir şekilde bir yarım kalışı hatırlatır.’’

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir