Anılar, Benden

Prematüre Duygular

Prematüre bebek annesi olmak….

Beklemediğin anda gelen bir sürprizi nasıl karşılayacağını bilememek, eli ayağına dolaşmaktır..

Bebeği kendi başına doğacak kadar güçlü olmadığı için ameliyatla alınan annenin, dikiş yerlerine bile belki hiç bakmamış olmasıdır kabus sandığı zor dönemden uyanana kadar…

İlk kez sancılar ve ağrılarla yoğun bakıma bebeğini görmeye giderken, daha çok ağrısın ki bu korkuyu bastırsın diye düşünmektir..

O yoğun bakım yolunda yürürken iki büklüm, neyle karşılaşacağından korkmak, tir tir titremektir…

Hastanenin Yoğun bakım çıkarken asansörle, kimseyle göz göze gelmemek için kilitlemektir bakışları “Yeni Doğan Yoğun Bakım katına” .. kazınmasıdır zihne bu anın hiç unutmamacasına..

Yürümektir korkar adımlarla yeni doğan kapısına.. hem koşarak gitmek istemek hem de gitmek istememektir karşılaşılacak sahneyi görmemek için..

ve Onu gördüğünde….ağlamaktır..

ağlamak…ağlamak…ağlamak..

Göbeğindeki bağlantı, sol ayak bileğindeki kablolar, sağ elindeki damar yolu ve ağzına uzanan hortum, üzerine serili muşamba gibi şeffaf örtü ve o ilk temas…

Gözlerimi kırpmadan seyretmek, iyi şeyler düşününce iyi şeyler olur kanısıyla olumlu  düşünmeye çalışmak ama yine de korkmaktır..

O an anlaşılır ki prematüre bebek annesi olmak işte bu demektir; alabildiğine Umut, alabildiğine Korku…

Ne kadar tatlı, güzel olduğunu düşünmek, şükretmek, bağlanmak, aşık olmaktır…

Sonra beyni kemiren şüphelerle boğuşmaktır.. incelemek tüm zayıf ve küçük bedeni.. acaba sağlıklı mı?.. iyileşecek mi?.. bu hortumlar kablolar olmadan yaşayabilecek mi?..

Terlemektir soruların zorluğundan…

ve boğulmaktır bu düşüncelerin arasında…

Ölüp ölüp dirilmektir… ve hep güçlü olmak zorunda kalmaktır…

Doktoru görünce soru sormaya korkmaktır.. bir şey duymak istememek ama hem de merak etmektir…

Meraktan ölecek gibi olmak, öğrenmek istemek ama soramamak.. doktorun bakışlarından kaçmak, saklanmaktır…

Hastaneden eve çıkınca Onsuz, boşluğa düşmektir…

Ama ilk gün! ah o doğum yapan prematüre annesinin elleri boş eve geldiği ilk gün!..

ölümdür…

Kabustaymış ama uyanamıyormuş gibi hissetmektir prematüre annesi olmak..

Doğurup bebeği bir yerlerde unutmaktır sanki…

Yavaş yavaş dikiş yerlerinin acısını duymaya başlamak ve hele de bir yardımcı yoksa yanında, iki büklüm kıvranarak şahsi işlerini yapmaya çalışmak, bundan daha zor bir an yaşatma Allah’ım diye yalvarmaktır..

48 gün boyunca ev hastane arasında mekik dokumaktır..

Kuvözün önüne gidip de meleğini görünce, hastane dosyasındaki bilgilere bakmak için çırpınmak…

Her gün kaç gram aldı, kaç gram kaybetti’ leri dosyasında görüp telefondaki not defterine tek tek not etmektir… Tanıdık eş dostla yapılan telefon görüşmelerinde bunları övünerek ya da üzülerek anlatmaktır…

Dosyadaki her satırı bin bir şüphe ve kaygıyla okumak, beyne kazımak, eve gelince bunları düşünmekten uyuyamamaktır…

48 gün boyunca çalan her telefonda yüreği ağzına gelmektir…

Kalbi serçe gibi pır pır olmaktır prematüre annesi olmak..

Yoğun bakımın boğucu, gürültülü sessizliğinden sinmek, içine kapanmaktır.. konuşmak istememektir.. yememek, içmemek, uyumamak sadece düşünmek..

ve düşünmektir..

Toplarken eşyaları, hemşirenin haftada 2 defa yapılması gereken kontrol hatırlatmalarını duyarak tekrar omuzları düşmektir..  eve çıkış günü geldiğinde, eli ayağına dolaşarak mutluluktan bebeğini pusete koyunca ne kadar küçük olduğunu bir kez daha anlamak, ama büyük bir gururla taşımaktır o puseti ilk kez gerçekten anne olduğunu hissederek..

nihayet eve geldiğinde apartmana girerken korkmaktır nasıl bakacağız endişesiyle..

ama yine de en büyük gücü bebeğinden almaktır..

Onu gece gündüz gözünün önünden ayırmamak, her şeyden, herkesten sakınmaktır..

“bu kadar üstüne düşme” demelerine inat Onu uçan kuştan dahi korumaktır… içinde bulunduğu hali zerre kadar anlamayanların

ve büyütmektir..

büyütmek..

büyütmek..

 

İlk doğum gününde pasta mumunu huzurlu bir nefesle üflemektir..

İlk kelimelerini telefondaki not defterine tek tek yazmaktır…

Her anının fotoğrafını ve kısa da olsa videolarını çekmektir, bir gün silinmese telefon bozulmasa diye dua etmektir…

Emeklediğini, sıraladığını gördüğünde ne zaman yürüyecek kaygısını bastırmaktır..

Adımlamaya başladığında düşse bile onun için onu kaldırmamaktır..

Kim ne derse ne eksik bulursa bulsun herkesten aslında daha çok tam olduğu gerçeğine kendini inanmaktır..

Çünkü o;  O’nundur, istediği kadar eksik, kusurlu, hatalı, yanlış olsundur…

“Anne Seni Çok Seviyorum” cümlesini her duyduğunda, dudaklarını her tenine dokundurduğunda; içinden benim kadar beni hayatı boyunca sevecek tek erkeğin var olduğunu bilmenin verdiği huzuru içini kaplayandır..

Onun için ona kızarken kendi kendine de içten kızmaktan kendini alamayandır…

Geçmişi hatırlayınca gözleri dolmaktır..

 

Şimdi 3 yaşında olan zeki mi zeki, yakışıklı mı yakışıklı oğluna bakıp geçti gitti, başa geldi çekildi, bir daha yaşatma Allah’ım diyebilmektir…

ve şükretmeyi öğrenmektir…

Şükürler olsun….

Ben her şeyi senin için yaparken; senin için öğrenir, senin için yaşarken, sen büyüyorsun, tek dileğim büyürken aldıklarının senin için doğru şeyler olması. 
Sen büyüdüğünde karşıma çıkacak adamı öyle merak ediyorum ki.

Neler düşüneceksin, neleri hedefleyeceksin, neler isteyeceksin hayattan, neler vereceksin hayata, neler kazanacaksın, neler kaybedeceksin yaşarken.

Nasıl bir adam olacaksın? Nasıl konuşacaksın, nasıl bakacaksın, nasıl yaşayacaksın? 
Ne yaparsan yap seveceğim seni biliyorum.

Tıpkı şimdiki gibi.

Seni kucağıma ilk verdikleri o an bana ilk baktığın andaki gibi seveceğim seni, o anda atmaya başlayan ikinci bir kalbim vardı sanki, sadece senin için atmaya başlayan.

Senin için ve seninle atan.

Sen doğduğun an ben de yeniden doğdum sanki.

Senin aldığın o ilk nefes, sanki benim de ilk nefesimdi.

Yaşadığım hiç bir duyguya benzemeyen, kelimelerle tarif edilemeyen bir duyguydu bana verdiğin. Bu duyguyu büyüttüm seninle birlikte ve biliyorum ki hiç geçmeyecek, hep o ilk bakışını göreceğim gözlerinde, hep ilk gülüşünü, ve seni her öptüğümde kafanı ilk öptüğüm andaki gibi aşkla dolacak içim.

Annem. Nefesim.
Seninle büyüyorum, seninle öğreniyorum, seninle seviyorum hayatı.

Her şeyi senin gözünden görmek dünyaya aşık bir kadın yaptı beni.

Seni öyle çok seviyorum ki, bunun ne tarifi var, ne ölçüsü var.

Sana duyduğum aşkı anlatabilecek tek bir kelime bile bilmiyorum. 

Mis kokulum. Oğlum.

İyi ki doğdun.
İyi ki bizi seçtin.

Bize geldin.

iyi ki doğurdum seni.

Hayat hep güzellikler versin sana.

Hep iyi insanlarla karşılaştırsın.

Mutluluklar yaşatsın.

Her şeyi bunun için yapıyorum.

Çok zormuş çocuk büyütmek.

Uykusuz kalmak, yorulmak, kızmadan sakin kalabilmek değilmiş ama sanıldığı gibi zor olan, onlar geçiyormuş…

Her soruya cevap olabilmek, birinin “en güvendiği dağ” olabilmek gerçekten zormuş ama öğreten, yol gösteren olmak, ışık olmak başlı başına işmiş… seninle anladım.

Güçlü olmak gerekiyormuş tüm bunlar için önce.

Ben gücümü senin gülen gözlerinden aldım Gülen Yüzüm..
Pek çok şey oldum hayatta. Bir kadının olabileceği pek çok şey.
Çocuk oldum, öğrenci oldum, aylak oldum, iş kadını oldum, sevgili oldum, eş oldum, evimin hanımı oldum. Hepsini çok sevdim deneyimlediklerimin.

Ama bir tek şey;  “Anne olmak” bana “ben” olmayı öğretti. Yaşadığım en muhteşem deneyimdi. Hayatta hiç bir şey beni bu kadar mutlu etmedi.

Oğlum. Anneliği bana armağan eden küçücük bedenine aşık olduğum varlık.
Oğlum. Hayatta aldığım yolların vardığı son durağım.
Oğlum. Hayatım. Canım. Varlığım.
3 yıldır bana öğrettiklerini hiç bir deneyim öğretemezdi.
Ömrün uzun, sağlıkla, mutluluk ve güzelliklerle dolu olsun. Seninle öğrenmek, seninle öğretmek, seninle büyümek tek dileğim.

Oğlum. “Anne” deyişine hayran olduğum. Bana yaşamın anlamını veren varlık. Sorguladıklarımın cevabısın.

İyi ki doğdun.
Mucizeler getirdin yaşamımıza.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir