Kategorisiz

Paragraf

Yazmak, bir başka hissettirir bana kendimi. Ne zaman sözcükler bi araya gelse zihnimde, daha kağıda dökülmeden anlamlı olurlar. Bu yüzdendir içimdeki karmaşa. Onları kağıda dökmediğm vakitse unutur, daha da iç içe geçer bu karmaşa. Düğümlenir, kelimeler boğazıma dizilir. Kendimi hırpalarım. Belki de sırf unutmamak için yazarım. Bazen elim kendinde yazma dermanı bulamayıp yazmaktan çekinse de yazacağım şeyi zihnimde hatırlatıp dururum kendime. Son günlerde olduğu gibi.

Şu sıralar yazmak istdeğim çok şey var, içimde gittikçe büyüyen, beni yiyip bitiren.

Geçen aylarda olsa gerek, sırf hazırlandığım sınav için çözmeye başladığım paragraflar yer edindi hayatımda. Bir kitap bitti, yenisine başladım. Pek kısmet olmayan, her seferinde yanına işaret koyduğum ama deftere bir türlü geçiremediğim yazılar kaldı çözdüğüm soruların ardında. Hala kitaplığın en alt rafında öylece duruyor ama elim yenisi varken ona gitmiyor. Allah var ya, ikisinde de aynı sorulardan fazlaca var. Çözdüğüm soruları bir daha çözüyorum bir nevi. Ama bu defa elimi zorluyor, bazense işi elime bırakmadan beynime komut veriyorum, ya deftere bir an önce öğrendiklerimi yazması için ya da her daim aklımda birilerine vereceğim öğütlerden birisi olması için. Okuduklarım, daha doğrusu çözdüğüm sorular öylesine güzel, öylesine dost.

Günde yirmi tane yeni şey ediniyorum, her ayrı soruda. Bazen bilimsel şeyleri, çoğu zamansa edebiyatla ilgili birçok şeyi. Edebiyata olan yakınmalar, özlemler, eskiye duyulan hisler… Ne ararsan var! Belki de bu yüzden seviyorum her paragrafı. Bir dost gibi sarıp sarmalıyor, her hissi uyandırıyor ruhta. Şüphesiz ki en sevdiğim ‘özlem’. Kelimesi bile yetiyor burnumun direğini sızlatmaya.

Bazen, hatta çoğu zaman, paragrafta kendini anlatan kişiyi, başından geçenleri anlatan şahısı merak ediyor, gidip ona sımsıkı sarılmak istiyorum. Babası edebiyatçı olan, aklımda erkek olarak tavsir ettiğim kişiyi merak ediyorum. Bir gün bir yazarın evine röpartaja giden ağabeyi de. Kitaplarla büyümüş o erkeği kıskanıyor, yerinde olmak istiyorum. Oysa belki de öyle biri hiç yok vehayutta kitaplardan alınmış yalnızca birer paragraf. Bana göre ise… Bir sorudan çok daha fazlası. Çünkü biliyorum ki, eğer öyle olmasaydı yapmış olmak için çözerdim her birini. Oysa ben öyle miyim!

Nasıl ki bazı insanlar sabahları bir bardak kahvesiz güne başlayamaz, ben de ilk o soruları çözmeli, not edecek, ileride açıp açıp bakacağım satırlarım olmalı diyerek başlıyorum ders çalışmaya. O gün genellikle olduğu gibi yine mi isteksizim ders çalışmaya, tek kazancım olsun diye yine de çözerim paragrafı.

Çözemediğim günlerse bir başka olurum, bugün de olduğum gibi. Çözmesem de olur ama çözsem daha bir iyi hissederim kendimi sanki. Bir nevi terapi, kahvaltıda yediğim lokmaları yutabilmek adına içtiğim yalnızca bir bardak çay gibi.

Bana iyi gelen tek tük şeylerden biri.

En çok da bana yeni şeyler katanlardan.

Mesela, daha geçen gün jakuziyi bir adamın engelli oğlu için iyileşir umuduyla tasarladığını ve aslında ‘jakuzi’nin soyadını aldığını öğrendim. Renklerin insanlar üzerindeki etkisini, bundan dolaylı olarak da yolların gri ya da trafik lambasının renklerinde neden kırmızının olduğunu… Bazense yalnızca bir cümle etkiledi beni. Bilimsel verilere ihtiyaç duymadan tek başına yetti beni etkilemeye.

Kısacası güzel birkaç cümle için okudum, çözdüm. Ama hissediyorum ki yakamı bırakmayacak bu alışkanlık. Bir gün büyüyeceğim, sınav telaşı kapımdan ayrılıp bir başkasının kapısına dayanacak ama ben yine yeni şeyler için çözmesem dahi göz gezdireceğim o sorulara. Öyle olmasa bile, biliyorum ki bir deftere yazdığım paragaflar benimle kalıp daima bana yeni şeyler öğretecekler.

Paragraflar… Dost gibi, sıkıca kucakladılar. Yanlışlarım ya da kimi zaman usanmalarım, sonunda yine benim kazandıklarıma değeceğinden ben de kucakladım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir