Hikayeler, Kütüphane

ON İKİYE BİR VAR

Uyanıyorum. Saate bakıyorum. Saat gecenin 3’ü. Yatağımdan fırlıyorum. Çünkü yetişmem gereken bir işim var. Patronum, geç kaldığım her saat için günlük 10 TL olan ücretimden bir lira kesiyor. Benim bir lira bile kaybedecek durumum yok. 

Sessizce hazırlanmaya başlıyorum. Sonra birden aklıma geliyor: Bugün beş aydan sonra ilk kez tatil günüm. Yatabilirim, dinlenebilirim.  Üstümdekileri çıkarıp ütüsü bozulmasın diye bir ayağı diğerlerine göre kısa olduğu için yamuk duran sandalyemin üstüne koyuyorum ve tekrardan yatmaya çalışıyorum.

Ama kısa bir süre sonra tekrar uyanıyorum. Annemin öksürük sesleri beni yataktan çıkarıyor. Yer yatağımdan kalkıyorum ve yanına gidip nasıl olduğunu soruyorum. Durumu gün geçtikçe daha da kötülüyor. Yanında duran sürahiden bardağına su doldurup ona veriyorum. İçiyor ve biraz rahatlıyor. O tekrardan uyumaya çalışırken ben de başında bir süre bekliyorum. Ardından yer yatağıma geri dönüyorum.

Sonraki saatlerde hiçbir ses olmuyor ve ben ilk defa rahat bir uyku çekiyorum. Uyandığımda saate bakıyorum, on ikiye bir var. Anneme bakmak için kalkıyorum. Alnına bir öpücük konduruyorum. Buz gibi… Uyandırmaya çalışıyorum, uyanmıyor. En sevmediği şeyi yapıp kolunu dürtüyorum, çıtını dahi çıkarmıyor.

İşte o gün, o saatte annemin yatağında sessizce can verdiğini görüyorum. Ona sarılıp ağlıyorum; ama bir kişi bile sesimi duymuyor. Ve o günden sonra bir şeyi hiç sevmiyorum: “Saat on ikiye bir var” düşüncesini…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir