Eskiden bu kadar çok kitap okumazdım. Hatta hiç okumazdım. Meslek liseli bir öğrencinin getirdiği bazı boşvermişlikler vardı üzerimde. Bu boşvermişlik kitaplara da yansıdı. Daha sonra yorucu bir mezun yılı, yemek yerken bile ders çalışabilmeyi düşünürken kitap okumam imkansız gibi bir şeydi.
Üniversiteye başlayınca (sınıf öğretmenliği okuyorum) kendimi geliştirmeye karar verdim. Hem kendime olan saygımdan ötürü hem de ileride mesleki açıdan daha donanımlı olabilmek için. Böylece başladık okumalara 🙂
Okuduğum bölüm gereği hocalarımız bol bol kitap okutuyordu ama tüm öğrencilerde olduğu gibi başkası söylediği için okuyacağın kitabı da okumazsın
Başlarda kitap okuyamadım, ama benim için çok önemli birinin hayatımdan çıkmasından sonra ona nasıl sarılmışsam artık kitaplara sarılmaya başladım. Kitaplar ihanet etmez, kitaplar yalan söylemez ve içini açabildiği kadar açar sana. Kitap insana en iyi arkadaştır. Bazı kitaplarda kendini bulursun, bazılarında kitaptaki karakter gibi olmak istersin.
Bazen “Hakkari’de Bir Mevsim” kitabındaki gibi seni Hakkari’ye ara da bir deniz kıyısına, bazen “Satranç” kitabında olduğu gibi gemi seyahati yaptırır, “Beyaz Gemi” kitabı sana dağların arasından Isık gölünü seyrettirir. Ve daha sayamadığımız binlerce kitapta binlerce yer gezeriz.
Dün “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu”yla Viyana’daydım bugün “Dönüşüm” kitabıyla bir odanın içinde böcek oluşumu okuyorum.
Kısacası kitap ayrı bir dünyadır. Sen kitaba sarıldıkça kitapta sana sarılır. 20 yıllık hayatımda az ama 🙂 şunu anladım insanlara emek vermek yerine kitaplara emek verilmeli. Kitap insanı bırakıp gitmez, sen onu sevdikçe o da seni sever.
Sevin arkadaşlar ama kitapları sevin onları çok sevin❤