İşte gitti, Çeşmi siyahım
Son dinlediğimiz şarkıydı bu. İşte gidiyorum çeşmi siyahım. O hasta odasında son saatlerimizi geçirdiğimizi bilmeden, sırf kafamız dağılsın hastalığı hastaneyi düşünmeden birazcık vakit geçirelim diye açtığımız televizyonda çalan; son şarkımız. İşte gidiyorum çeşmi siyahım, önümüze dağlar sıralansa da… İnsan Rabbinden emir gelince önüne dağlar da sıralansa gidiyor. Daha 50’sine basmamış ama yüreği yüz yaşamış babam, dağım, canım… Rahmân’ın kulu Rahmân’a döndü. Bomboş kaldım sanki. İçim öyle bir acıdı ki, ciğerinin yanması ne demek öğrendim. Günlerce susmadan ağladım. Kâh gözlerim ağladı kah kalbim. Aklıma gelen her bir anıda, gözüme takılan her eşyada, ondan bahseden her insanda ağladım. Hiç korkmadan ağladım. Yıllar sonra ölümü cesurca anlatmaya başladım. Ölüm. Hep yanıbaşımızda, yol üstünde, aldığımız nefeste, attığımız adımda… Ölümün tadına ilk baktığımda aklıma gelen ilk şey “Ya birden annemi de kardeşimi de kaybedersem?” oldu. Ya birini daha alırsa ölüm bu hayattan? Ya sevdiklerimle geçirdiğim son saatlerse bunlar? Bu dinlediğimiz son şarkıysa, çekindiğimiz son fotoğrafsa? Hayata bu farkındalıkla bakmaya başladığımda çoğu şey değerini yitirdi. En kıymetli şeyin zaman olduğunu ben 18 yaşımda, babam bedenini fani dünyada bırakıp gittiğinde anladım. İşte o yüzden: Her an gidebilirim çeşmi siyahım, önümüze dağlar sıralansa da …
Canim arkadaşım Kalbi güzel kalemi guzel bircom. Rabbim babacığınla cennette kavuşmayi nasip eylesin. Emeğine yuregine sağlik, tek gerçek olan ölümü hatirlatman ve o yasinda bu aciyi boylesine göğüslenmen beni hep etkilemistir. Iyi ki tanıdığım dediğim bi insansin varligin daim olsun.
Çok teşekkür ederim can dostum kız kardeşim, yıllar geçse de eskimeyen dostluğun için iyi ki varsın