Mevcut düzen dâhilinde insanı varolan sistemlere bağlayan bu hayat, çeşitli safsataları beraberinde getirmekle kalmıyor; sadrazam kallavisi gibi yük oluyor. Ne uğruna yaşıyoruz? Kim için bu savaş? Bir anlamı olmalı yaşamanın derken sinsi bir arayışa giriyoruz. Neyi aradığını bilen var mı peki? İnsan duyguları münezzeh doğan bir varlık. Duyguları kirleten ilk nokta ebeveyndir. Kendi neyse onu aşılar, kendi neyse onu yaratmaya çalışır. Çünkü doğan varlık bir birey olma kâbiliyetine erişebilmiş değildir henüz. İlk 18 sene (üç aşağı beş yukarı değişebilir) ebeveynine bağlı varlık, yaşamının dörtte birini duygularını kirletmekle geçirir. Kendine ait duyguları gelişmeye başladıkça ve insan olduğunun bilincine vardıkça sisteme dahil olur. Artık o da herkes gibi görür, herkes gibi düşünür, herkes gibi tepki koyar ve ne yapıp yapmayacağının bilincine varır. Fakat ilk duygularından arınmış mıdır bunları yaparken?
Ölüm ve yaşamdır bütün bunları insana yaptıran. Nereden gelip nereye gittiğine dair bir fikri olmayan, sürekli bir arayış içinde olan, %99 tüketen %1 üreten insan, hayatının ikinci evresini (18-36 yaş) ilk duygu-durum dahilinde ailesinin kendisine vermiş olduğu yetkiye dayanarak bir eş arayışına gider. İçinde bastırdığı %30’luk kendine ait duyguları ve %70 ebeveynlerinden gelen duygular eşliğinde bir de çocuk dünyaya getirerek tamamlar.
Hikâyenin en başından başlayacak yeni bir varlık ve hikâyenin yarısına gelmiş ebeveyn. Bundan sonraki süreçte “dünyaya nasıl bir iz bırakabilirim”in peşine düşecek olan insan, duygularını yeni varlığa aktarırken kendi hayatının kalan yarısının ilk yarısında (36-54 yaş) geçmişe dönük pişmanlıklarıyla yüzleşirken ölümün korkusuna hüzünlü bir giriş yapar. Geçmişine bakar ve olduğu kişiden aslında ne kadar nefret ettiğini fark eder. İç benliğine karşı olan bu savaşın en büyük sorumlusu kimdir peki? Kendisi mi yoksa onu bu duruma yıllar içinde getiren ebeveynleri mi? Hayatının ilk yarısını onlar için ve onların dedikleriyle harcayan insan, kalan yarısında kendi için yaşasa bir şey fark eder mi? İnsan ortalama 36 yıl yaşar. Bu 36 yıl hem yaşama sevinci hem de yaşama tutunma çabasıdır. Kalan 36 yıl ise yaşadığı yıllara dair pişmanlıklar ve ölümü düşünmenin verdiği hüzündür. İnsan 36 yılda doğar, 36 yılda ölür.