‘Gamsız hayat, herkese başka sunar garip oyunlarını…’ şarkısının sözleri geçiyor aklımdan bugünlerde. Hepimize farklı yüzünü gösteriyor. Hepimizi farklı yerden imtihan ediyor.
Arkamda dağ olmuş dertlerim üzüntülerim, mutsuzluklarım, kavgalarım var. Ben ise o dağın önüne çekmişim eskimiş, süngeri gitmiş tahta bir sandalyeyi, oturuyorum. Bakıyorum onlara ayrı ayrı… Her biriyle ayrı yüzleşiyorum. Her yüzleşmem de boğazım düğüm, gözlerim yaşlı…Yaptığım her yanlışın farkındayım. Kırdığım her kalbin, söylediğim her kötü sözün, boşuna geçirdiğim her zamanın, hepsinin farkındayım. Onlara bakarken kalbim acıyor. Derin bir nefes alıyorum nefesim göğsüme batıyor. Sanırım onlarla vedalaşmanın, o dağı yakıp yıkmanın zamanının geldiğini haber veriyor bedenim.Sandalyeyi ters çevirip, bana bakanlara dönüyorum. Arka fonda çalan şarkının sözlerini mırıldanıyorum onlara ; ‘Çok mu dertsiz duruyorum uzaktan bakınca? Çok mu kalender sandınız dert anlatmayınca?’… Sonra derin bir nefes alıp kalkıyorum ,o her yerime batan sandalyeden.
Son kez arkamı dönüp yüzleştiğim her şeye teşekkür ediyorum. Teşekkür ederim beni ben yapan hatalarım. Teşekkür ederim hayatımdan çıkanlar. Teşekkür ederim gözyaşının ne büyük nimet olduğunu hatırlatan imtihanlarım.
Ve önüme dönüp koşuyorum rüzgâra, kuşlara, Allah’a, beni bekleyen bütün umutlara… Sıra sende ! O her yerine batan sandalyeden, sırtına yük olmuş dağdan kurtulma zamanı gelmedi mi hala? Uzattım ellerimi beraber koşabiliriz, inanıyorum !