Benden, Denemeler, Tavsiyeler

Bir Dost Tavsiyesi

İnsan bazen içindeki duygulara tam hâkim olamıyor, istemeden bazı şeyler hissediyor. Hani olur ya bazen orada olmamanız gerekiyor gibi hissediyorsunuz ve tek bir kelam dahi çıkmıyor ağızınızdan ya da size karşı söylenen sözler bir yumru gibi kalıyor boğazınızda, o kocaman lokmayı yutuveriyorsunuz. Oluyor böyle şeyler. “Neden buradayım?” dedirtiyor insana hayat. Sahi, neden buradayım? Vakti gelmiş iken ben de sorayım kendime.

Neden mi buradayım? Çünkü bunu istedim, bu olmak istedim, hep hayalini kurdum, rüyalarıma konu ettim ben buraları. Peki şimdi mutlu muyum? Değilim galiba. Merdivenleri aşarken, tepenin bu kadar yalnız ya da bu denli soğuk olacağını tahmin edemedim. Sağa sola bakınıyorum bir sürü tepecik. Ne güzel, demek ki tek hayali olan ben değilim. Bir sürüyüz, kalabalığız ama sanki yalnızız. Tepenin ayazı üşütüyor bir süre sonra, hasta oluyoruz. Soldakinin şifası bende, benim şifam sağımdakinde ama uzağız birbirimize. Birinin o zorla, kâh ağlayarak kâh gülerek çıktığımız yolları inip getirmesi lazım. Kimse kıpırdamıyor. Rüzgâr dahi bizi dinliyor. Güneş tepede izliyor ama yalandan, arada bir dönüyor yüzünü, aynı halde olduğumuzu görünce sıkkın biçimde dönüyor arkasını yine. Bulutlar fısıldaşıyor adeta, belli dedikodumuz dönüyor. Solumdakinin hoşuna gidiyor konuşulmak, sağımdaki kaygılı belli, çatmış kaşlarını süzüyor inceden bulutları. Neye kaygılı olduğu da bariz belli “Bizden kötü mü bahsediyorlar acaba?”. Hepsi iyi konuşacak değil ya illa vardır kötü konuşanı. Aşağıdaki ağaçlar sanki başka canlılarla birlikte olmak istercesine savuruyor yapraklarını, el sallar gibi. Gözükmek istiyorlar bize, belli. Ama çıktığın yollara dönüp dönüp bakmazsan gözükmüyorlar ki. Tepenin köşesine oturuyorum, ayaklarımı sarkıtıp bir iki sallıyorum; kendimi eğlendirmek adına. Tatlı tebessümüm yerini alıyor. Aşağıya atlamak düşüncesi geçmiyor der isem yalan söylemiş olurum. Bu zorlu çıkışın inişinin bu denli kolay olması emeklerimin kalbini kırıyor. Ama içimden bir şey, böyle ufacık bir şey; geldiğimiz yere hasretle bakıyor. Bakıyor, bakıyor, bakıyor. Aramızın haylazı olan cesaret, hemencecik fitilini ateşliyor ve birazcık daha ucuna doğru kayıyorum tepenin. Manzara beni o kadar büyülüyor ki anlatamam, bilindik ve özlediğim bir tat hissediyorum ağızımda. Sağdaki dikkatimi çekiyor, hareketlerimi süzüyor, göz göze gelince cesaretimin ateşine bir odun daha atıyor bakışları. Soldakinin de bir farkı yok, atlamamı bekliyorlar sanki. Cesaret artık benden bağımsızlaşmışçasına beni sanki arkamdan iteliyor ve düşüyorum.

Acıtması gereken yer, adeta bir saç okşaması kadar huzurlu geliyor. Düştüğüm, o kocaman tepeye dönüyorum. Birde ne göreyim bunca zamandır üstünde ayazını çektiğim, yalnızlaştığım o tepe benim değilmiş ki. Benim hayalim bile değilmiş. Sonra düşünüyorum geçmişi, yaşadıklarımı, tecrübelerimi. Sonra fark ediyorum ki ben yolumu şaşmış, başkasının hayaline tırmanıvermişim ve bunca zamandır da orda durmuşum. Çıktığım yolun uzunluğu, yoruculuğu, zorluğuna değil de bunca zamandır benim olmayan bir benlikle yaşadığıma üzüldüm. Üzüntüm, bir hırsız misali bıçağı boğazıma dayadı; nefesimi çalmayı bekliyor. Aklım kızgın bana, ayaklarım sinirli; ellerim, hele o ellerim! Yolları çıkarken harap ettiğim o ellerim, adeta küs bana. Ama kalbim öyle değil, bebek kokan ev gibi huzurlu. “Sıra senin hayalinde” diyor bana, duyuyorum. Ayaklarım ve ellerim kalbime itaat ediyor ve bana yardımcı oluyor.

Evet, yeniden başlıyorum bu yola; belki daha zorlu, belki daha acı verici ama bu sefer benim yolum. Bunu biliyorum. İşte bu sefer; ben, benliğimi hissediyorum. Merak duygum, hislerini saklayamayacak kadar heyecanlı. Sağdaki ve soldaki, eğer beni duyuyorsan ve kendini oraya ait hissetmiyorsan; kurtul yüklerinden ve in o tepeden. Bak bakalım o hayal senin mi? Eğer senin ise; tepenin yolunu zaten sen açtın. Çıkarsın yine yukarı; senin değilse yenisi yaparsın. Sadece tepede sıkılma diye söylüyorum, bir dost tavsiyesi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir