Denemeler

BEN

Kelimenin başında ıssız duran, ben… Kime anlatsam hikayemi. En iyisi ilk başkalarının hikayelerini anlatmak. Melis; tatlı, kaçık kız. Babasını atlatıp sevgilisinin yanına geldi, yine. Onlarınki ilkokuldan beri devam eden bir sevda. Şu an belki de iki dakika konuşup gidecekler. Onlara bakınca gençliğim geliyor aklıma. Ama ben böyle güzel değildim, yorgun ve renksizdim. Neyse sanki yapıştırıcı ile tutturulmuş elleri ve onları aratmayan gözleri ile heyecanlı heyecanlı konuşuyorlar. Merak ettiniz değil mi,ne konuştuklarını ama söyleyemem. Sevdanın dilini anlamaz sevdayı çekmeyen.

Ooo mahallenin bıçkın delikanlısı da geliyor. Ahh Ahmet ahh! Ne zamandan beri böyle bilmiyorum, bana sorarsanız böyle doğdu. Ben tanıdığımdan beri başı beladan kurtulmaz. Ama kalbi iyi olduğundan mıdır, bilmem bir şekilde de kurtulur. Çok sevmişti Aysel’i ama vermediler ona. Çok ağladı bana, ne tuhaf değil mi? Sonra sustu Ahmet, kelimeler sırdaşı olmadı. Bir keresinde “Ona söylemedikten sonra sözlerimin ne önemi var.” dedi. Sesi değişti zaten o haylazlığı gitti. Ne değişti tam olarak bilmiyorum ama eskisi gibi de olmayacak biliyorum. Sevda karşısında en güçlü görünen bile savunmasız kalıyor. Sevda mı bizi eşitliyor, acaba. O ağlarken çok şaşırmıştım kimseye de söylemedim. Galiba insanların bana kendilerini bu kadar rahat anlatmaları bu yüzden; sırları ebediyen bende kalıyor.

Sevgi abla, bazen düşünürüm; niye var bu dünyada, diye. Geçen buldum, mahallenin mobesesi o. Herkesi kontrol eder ama herkesi. Neyse ki ben radarına girmiyorum. Allah onu mahalleye bekçi diye yaratmış, hırsızlık olaylarında çok faydası oldu. Allah’ın dengesi işte. Ne sohbetlerine denk geldi bu kulaklar, şöyle bir baktı bana ama yok bundan laf çıkmaz diye havadislerini fıs fıs anlattı Necmiye hanıma.

Mahallenin en güzel yanı gençler ve kadim yaşlılar. Onlar hayatın geçerken selamlaşması gibi gelir bana. ‘Siz geldiniz biz geçiyoruz.’ derler adeta yaşlılar. Bu sessiz konuşmayı alır ama duymaz gençler. Çünkü hayat hızlı ve renklidir, gençler onu yakalamak için koşar. Aşk olsun, hayatı yakalayana.

Hayat nedir, hikaye nedir, bilmiyorum. Dinliyorum ve anlatıyorum. Ben bu mahallenin Renkli Duvarı. Çok renksizdim, ilkin. Kimse bakmazdı bana sonra bir gün o geldi. O çünkü adını bilmiyorum. Anladığım kadarıyla güzel sanatlar öğrencisi bir genç. Yanlış yola giripte arkadaşlarının onu almasını beklerken benim önümde durdu. Bilmem ki kader mi, beni ben yapmak için mi geldi ve şimdi nerede… O gün arkadaşlarını beklerken sırtını bana dönmüştü sonra yüzünü döndü ve bana dokundu. Ne yapılır diye baktı. Sizi anlamak için bakanlar, sizi görür. Bana renk verdi, bir kimliğim oldu. Dolmuşlarda “Renkli Duvar’ın orada” diye anıldım. Buluşma yeri oldum, gençler poz verdi benimle. Ben böyle ben oldum.

Benim hikayem bu ve eminim sen de bana anlatmışsındır hikayeni. Sana soğuk gelebilir bendenim; hikayen, olmadığını düşündüğün kalbimde. Unutmayın duvarın kulağı, sokakta, hayatta, hikayede…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir