Benden

Arif, Gel

Arif. Sana Arifi anlatayım. Ben ona düz diyorum. Çünkü bir Arif ancak bu kadar düz olabilirdi. Arif’ in sabah 7’ de alarmı çalar, 8.40’da uyanır, on dakikada hazırlanır evden çıkar. Otobüse koşarak yetişir. Koştuğu için terler, terlediği için saçı başı dağılır. Sonra derler ki; Savaştan mı çıktın Arif? Yahu siz ne biliyorsunuz da konuşuyorsunuz? Arif savaşmaz ki. Şey der “ Şu an savaşamayacak kadar uykum var.” 

Bu hayvan herifin düzlüğünü sana nasıl anlatayım… Arif tek ayağını götünün altına koyarak oturur. Biri uyuşunca onu indirir, diğerini koyar, telefona bakarken uyuyakalır, uyurken konuşur, birileriyle kavga eder. Mesela “Siktirin lan ben gelmiyorum.” dedi biraz önce uyurken. Ve ekledi “Uykum var, sonra.” Çayına beş küp  şeker atar. Beş. Vicdansız puşt, bedenine de mi acımıyorsun? 

Çok küfür eder. Ben de ederim ama Arif gibi değil. Arif çok pis küfür eder, miden bulanır kalkar gidersin. Yahu yapma Arif, etme Arif, ayıptır Ar… Ama yok, gel de bunu onun düz beynine anlat. Ben çok severim küfür etmeyi. Kalbimde kelebekler uçuşur küfür ederken, o derece. Derler ki “ Yapacağın işi sikeyim, bu yüzden mi uçuşturdun bizi?” Yahu sen kelebeksin. Mavi mavi kanatların var. Sen kanat çırptıkça kulaklarımda animasyon filmlerindeki pırıltı sesi canlanıyor. Senin ettiğin lafa bak! Hem ne için uçuştuğunun ne önemi var? Sen işine bak, uçuş ve git. Allahtan aşık olmuyorum da, fazladan mesai yapmıyor şerefsizler. 

Keşke kalbimin kelebeklerini avuçlayıp Arif’in düz beynine yerleştiriversem narince. Biraz da orada uçuşsalar. Arif diyorum gel seninle arabanın bagajına rakıyı, kavunu atalım. Sahile çekelim arabayı, dökelim nevaleyi kaputa. Eğleniriz biraz Arif ha? Eserse ağlarız da Arif, vallahi duyguların bir önemi yok. Ağlamışım, gülmüşüm, eğlenmişim seninleyken anlam kazanıyor duygularım it herif. Arif, kanepede oturur vaziyetten yatar vaziyete geçerek yüzünün tek tarafını yastığa bastırır. Ve jölelenmeye saçları kadar ihtiyacı olan bıyıklarının altından altın değerinde sözcükler dökülür “Boş edebiyat yapıyorsun, duyguların ve sen gidin için rakınızı yarın iş var ben uyuyacağım.” 

Uyu Arif. Uyu güzel Arif’ im. Bak sana neyi söylemeyi unutmuşum. Arif saçlarına jöle sürüyor. Vallahi sürüyor. Bir de utanmadan diyor ki “ Napiim saçlarım şekil almıyor.” Bana hafif melodili ve Teomanımsı bir şekilde “Napiim tabiatım böyle.” deseydi keşke. “Senin saçlarının şekil alması gerektiğini, o kıl topluluğunun bir şekle girmeye ihtiyaç duyduğunu sana kim söyledi Arif?” 

Biçimciliğin ve şekilciliğin en baba temsilcisi Aristotoles gelse ona ne hesap vereceksin lan hayvan herif! 

Ben Arif’ in jöleli saçlarına, terle karışık odunsu ve amber ağırlıklı parfüm kokusuna, beyaz baba boxerlarına daha fazla tahammül etmek istemiyorum. Arif’ in altın sarısı saçları vardır. Gözleri de aynı renktir saçlarıyla. Arif diyorum, senin gözlerin sarı. İnanmıyor bana. Gözlerine benim gibi dikkatli bakan olmamış belli ki. 

Hiç kimseler bakmamış Arif’in güzel gözlerine, kendisi bile. Arif gel, diyorum. Gelmiyor. 

Sallana sallana yürür Arif. Sigara içmez ama sanarsın ki yılların içicisi öyle bir havası vardır. Siyah kabanı vardır Arif’in. Upuzun siyah kabanı. Hep derim ki, Arif senin şu siyah kabanını dünyaya örtsek ‘Tam da buna ihtiyacım vardı.’ diyerek horlaya horlaya uyur. Kıçı bile açılmaz. Hem de seni koklar uyurken. 

“Dünya uyur mu lan!” der düz Arif. Ben kanepede uyuyakalınca siyah kabanını örter üstüme. Kıçım bile açılmaz. Hem de koklarım uyurken. Arif’in terle karışık amber kokusunu koklarım. Biraz da soğuk rüzgar gibi kokar Arif. 

Boyu da uzundur, azrail yürüyor sanarsın o kabanla ıssız bir sokakta yürüse. Arif’ in boyunu bir ağaçlar kıskanır bir de bizim bodur terzi. Arif’ in boyu onda olsaymış neler yaparmış neler. 

Ben bilmiyorum. Arif neden böyle bilmiyorum. Anlat diyorum anlatmıyor. Ağla diyorum ağlamıyor. Ama sanki hep kirpiklerinin ucunda göz yaşları, hep dilinin ucunda kelimeler. Arif gel, diyorum. Daha da uzaklaşıyor. Arif gel, diyorum. “Çok uzaklaştım artık gelemem.” diyor. Arif, diyorum. “Çok uzaklaştıysan sesini neden çok yakından duyuyorum?” Arif, diyorum. Gel.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir